Ye Oyna Uyu

Şehir Hayatında Anne Olmak& Necla Teyzeler…

Doğum sonrası depresyonda anneler ne yaşar?

 

 

Annem, “İki ay yanımda kalırsın” demişti. “Olur mu canım öyle şey, biz kendi düzenimizi öyle kuramayız”, “Evimizde kalırız” demiştim. Herhalde en çok pişmanlık duyduğum kararlarımdan biri oldu bu.

Evde bir başına… Sana muhtaç minicik bir varlıkla… Eşim haftanın 6 günü geç saatlere kadar çalışıyor, hatta 4 gecesinde ancak gece yarısı eve gelebiliyordu.

İlk günlerde gelen destek de yavaş yavaş çekilmeye başlamıştı… Herkesin kendi hayatı, kendi problemleri vardı. Çok şükür, canlarım, annelerim vardı… Ama onlar da kısmen yanımda olabiliyordu… Köylerde olduğu gibi yan yana olabilseydi evlerimiz… İç içe… Ama mesafeler vardı…

İçimdeki bebeğe destek bulamayınca, kendi bebeğime destek verirken kendimden tüketiyordum.

Uykuya muhtaç, yemeğe muhtaç… Biraz uyuduğunda, “yesem mi uyusam mı acaba?” ikileminde galip gelen uyku…Ve o uyanıp da ağladığında “biraz daha uyuyayım, kalkarım” deme lüksününün olmaması…

24 saat bitmeyen bir mesai…Duş almak lüks, üç saat kesintisiz uyuyabilmek lüks, keyfini çıkararak kahve içmek lüks, “ben” diyebilmek lüks…

Evet bu günler geçecek. Ama o “an” da olan bu.

Yine de uyuduğunda bile onu özlemek. Sabah gözlerini açtığında kokusuyla yepyeni bir enerji ile dolmak… İlk odaklanmasına, gülümsemesine, kolunu uzatmasına, emerken başını kaldırıp sana bakmasına, gözüyle seni takip etmesine şahit olmak! Ona hayran olmak… Ama, yine de kolay değil…

Haftada bir-iki gün anneme gidiyordum. Dönerken ana kucağıydı, eşyalardı, merdivenlerdi… Derken dış kapıya geldiğimde, a-a , o da ne? Biri otomatiğe bastı!

Bazen de evden çok yüklü çıkardım. Zaten bebek varken yüksüz çıkmak mümkün mü? Belki mümkün, ama benim için değildi. Bezi, yedek giysisi, battaniyesi, emzirme önlüğü, oyuncağı….vs derken…E bir de arabası…Aşağı inerim. Tam kapıya yaklaşırım, biri otomatiğe basar…

Bazen markete yürüyüşlere çıkardık. O kanguruda, ben elimde paketlerle, apartmanın merdivenlerinden inerim. Nasıl zor şimdi elindeki paketleri bırakıp anahtarı sırttaki çantadan çıkarmak. O kilidi bozuk dış kapıyla uğraşmak. “Buna mı üşendin?” demeyin… Gün içinde bitmeyen milyonlarca işin her biri, günler boyunca kafaya birkaç saniyede bir su damlatılarak yapılan “Çin işkencesi” gibi…Yorgunum, uykusuzum, “Ben kimdim?”, “Unuttum”… “Neleri yapmaktan hoşlanırdım acaba?” , “Şu an hatırlamıyorum” …

Ve yine, biri otomatiğe basar…

Sonra çıkar Necla Teyzem, güler yüzü ile, “Sinemciğim, gördüm seni. Nasılsın? İyi misin? Çok tatlı oldu, maşallah” der. Birkaç cümle, fazla değil… O da beni elimdeki yüklerle tutmamak için…Güzel insandan ince düşünülmüş güzel ayrıntılar…

Ama o kapı biz vardığımızda açılır ya… Ağladığımı bilirim.

O görür bizi. O duyar bizi. O bizimle ilgilenir. Bizimle ilgilenen biri var. Bizi gören gözler var. Yalnız değiliz bu evde. Bu apartmanda. Bu 500 kişinin oturduğu ama kimsenin bizden haberdar olmadığı sitede. Şu an, bu dünyada.

Necla teyzem, “yaşlandım” demez. “Yürüyemiyorum, dizim kötü” demez. Beni arabadan inerken görünce üşenmez, gider basar kapı otomatiğine. O bilir. Çünkü o da kadındı. O da anneydi. Bir annenin yalnızlığını ve çaresizliğini bilir.

Sizin de umarım etrafınızda “Necla Teyzeler” vardır. Ya da umarım siz de bir annenin “Necla Teyzesi”sinizdir. Bir kapı otomatiğine basılması bile bende, en yalnız hissettiğim yerde, evimde, kocaman bir kucaklanma hissi uyandırdı. O annenin kapısını çalsanız, “sen dur ben yapayım yemeği” deseniz, diyecek kadar samimi değilseniz bile bir kap yemek götürseniz… Sizin hafta sonunuz varken onun aylarca, belki yıllarca, bir gün bile doya doya sabah uykusu uyuyamayacağını düşünsenize… Siz gözlerinizi kapatıp dinlenirken, onun asla rahat ve kesintisiz bir uyku uyumadığını, her gün doğuşunda zaten bitmemiş bir gün ile yeni günü karşıladığını hayal etsenize… Ne kadar iyi gelir değil mi, bir cumartesi ya da pazar sabahında,  “ben geldim, sen biraz uyu” demeniz. İlgilenemediği işlerle ilgilenmeyi teklif etseniz… Yanına gidemeseniz de, o telefonlara cevap veremese de, her gün mesaj atıp nasıl olduğunu sorsanız…

Ya da en azından kapının otomatiğine bassanız…

Bebekler bakıma muhtaç evet… Ama ya annelerin içindeki bebekler?

 

Tüm annelerin içlerinde, yanlarında ve çevrelerinde destek bulabildiği güzel başlangıçlar dilerim…

Sevgilerimle,

Sinem ÖZEN CANBOLAT

Uzman Gelişim Psikoloğu

************************************************

Doğum sonrası depresyon ve ne zaman bir uzman desteği alınabileceğine dair bu yazıyı da okuyabilirsiniz.

Facebook
Twitter
Email
Print