Gizem Erdem, İngiltere’de katılmakta olduğu Farkındalıkla Ebeveynlik / Minfulness Parenting deneyimini yazdı.
Bu yılın başında tanıştığım ve katılmaktan çok keyif aldığım, ‘Farkındalıkla Ebeveynlik’/ ‘Mindfulness Parenting’ adlı bir çeşit meditasyon atölyesini bu yazıda sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu çalışmaya oğlum Alp ikinci yaşına henüz girmişken malum 2 yaş sendromları henüz kapıyı çalmadan önlem almak için gitmiştim. Ancak katıldıktan ve günlük hayatımda bu atölyede öğrendiklerimi elimden geldiğince uygulamaya başladıktan sonra, “keşke anneliğimin ilk günlerinde tanışmış olsaydım” dedim. Haliyle anne ve bebek buluşmalarında ve kendi eğitimlerimde de sık sık bu meditasyon türüyle ilgili olarak fikir alışverişlerinde bulunmaya başladık.
Öncelikle hemen yazımın başında belirtmek isterim ki bu atölyeyle ilgili hem bir anne olarak hem de erken dönem aile danışmanı olarak fikirlerimi paylaşmaktayım. Zira Mindfulness terimi ve tarihi başlı başına bir psikoloji alanı ve konunun uzmanlarından bu meditasyon türünü öğrenmek gerek diye düşünüyorum. Bu arada Ye Oyna Uyu Ekibi’nin Uzm. Psikoloğu ve kurucusu Sinem Hanım’ın da yakın gelecekte bebekli ailelere yönelik farkındalıkla ebeveynlik ile ilgili çok güzel projeleri var, heyecanla bekliyoruz!
Mindfulness nedir?
Gelelim ‘mindfulness’ terimine: Terim bugünkü halini Amerikalı Yazar Jon Kabat-Zinn çalışmaları sayesinde almıştır. Temelinde ‘ana odaklanmak’ ve anı yaşarken farkındalığı maksimum oranda yaşamak olarak adlandırabiliriz diye düşünüyorum. İlk olarak size İngiltere’de Psiko Terapist olan Rachel Brown’nun hazırlamış olduğu ‘Mindfulness Parenting’ adlı atölyede yaptığımız çalışmalardan örnekler vermek istiyorum.
Bir Atölye Örneği…
Benim katılmış olduğum Rise N Shine’nın kurucusu Psiko Terapist Rachel Brown yönetiminde her biri bir-iki saat süren üç veya dört haftalık Mindfulness Parenting atölyelerinden biri. Katılım 10-15 kişiyle sınırlanıyor. Özellikle altını çizmek isterim ki babaların da katılımı oldukça yüksek. Birbirine yakın yaş grubundaki çocukların anne babaları aynı gruba alınıyor. Bu da yaşananların ne kadar benzer durumlar olduğunu görmemizi sağlıyor. Her hafta açılışı, tek tek söz alarak o hafta anne veya baba rolümüzde en çok zorlandığımız anları paylaşarak yapıyoruz. Tabi bu anlar paylaşılırken ağlanacak halimize gülelim misali birden kahkaha yogasına doğru durum yön değiştirebiliyor. Bu durumdan hiç şikayetçi değiliz! Günün tüm yorgunluğunu geride bırakma fırsatını yakalamışken, birçok kez ebeveynliğin mükemmel olmaktan daha çok elimizden gelenin en iyisini yapabilmek olduğunu kendimize hatırlatıyoruz. Sonrasında Rachel’ın kulağa çok huzurlu gelen ses tonu ve atölye boyunca en büyük yardımcıları tokmağı ve çanağı eşliğinde gözümüzü kapatıp ana odaklanıyoruz. Ana bir türlü odaklanamayan ben, ilk zamanlar herkesin konsantrasyonunu şaşkınlıkla izlemiş, içimden ‘nasıl olur da geçmiş ve gelecek arasında gidip gelmeden şimdiki zamana bu denli odaklanabilirler’ diye düşünüp durmuştum. Sonra ilerleyen süreçlerde öğrendim ki zaten ana odaklanmayı öğrenmek ve bu konuda kendimizi eğitebilmek aslında başlı başına bir farkındalık hali.
Mindfulness Parenting atölyesinde en keyif aldığım bölümlerden biri, gün içinde anne ve baba olarak çocuğumuzla yapmaktan en keyif aldığımız ve yine onlarla en zorlandığımız anları farklı renkteki post-itlere yazıp Rachel’in çizmiş olduğu güneş ve yağmur olarak resmettiği büyük kağıda yapıştırmak. Neden keyifli derseniz, zorlandığımız birçok konunun ortak olduğunu görmenin insanı rahatlattığını söyleyebilirim. Mesala, evden çıkmak için hazırlanırken bir çift ayakkabıyı giydirmenin bir kriz anına dönüşmesinden, 2,5-3 yaş aralığında bez değiştirmenin zorluğuna kadar yaşadığımız problemleri, aynı şekilde hemen hemen hepimiz belirtmişiz. Bu arada küçük bir parantez, İngiltere’de çocuklara tuvalet alışkanlığı kazandırma yaşı değişkenlik göstermekle birlikte, kazanım süreci oldukça rahat.
Çocuklarımızla keyif aldığımız aktivitelere gelince; rutin olarak adlandırabilen birçok anın aslında farkında olmadan bizi ana odaklanmamızı sağlayan keyifli dakikalar olduğunu görüyoruz. Kimi anne babaya göre bu çocuklarıyla hikaye okuma saati, kimisine göre birlikte mutfakta bir şeyler üretebilmek, bahçede çiçekleri sulamak veya sadece sımsıkı çocuklarına sarılabilmek…
Basit Bir Uygulama Önerisi
Belki sizin de benim gibi aklınıza şu soru takılmış olabilir; “bir eğitmen eşliğinde bu farkındalık olgusunu pratik etmek ve ana odaklanmak mümkün olabilir ama peki ya evdeyken kendi başımıza öğrendiklerimizi nasıl günlük hayatımızda uygulayabiliriz?”. Bu sorumun da tek bir cevabı olmadığını öğrendim. Nedenine gelince, her birimizin günlük telaşı birbirinden farklı ve kesinlikle kendimize ayırabileceğimiz bir 10 dakikalık meditasyon süreci bile bazen çok lüks sayılabilir. Bu yüzden ben de elimden geldiğince bu farkındalık halini oğlumla oynarken sadece ana odaklanarak uygulamaya çalışıyorum. Yine gerçekçi bir şekilde ve elimden geldiğince, birlikte yaptığımız tüm aktivitelerde, onun da ana odaklanarak yaptığı şeylerden daha fazla keyif almasına yardımcı olmaya çalışıyorum. Örneğin çiçeklerimizi sularken çiçeğin özellikleriyle, kokusuyla veya rengiyle ilgili konuşuyoruz veya mutfakta birlikte bir şeyler hazırlarken farklı baharatları koklayarak adlandırıyoruz. Özetle bu ana odaklanmak hali aslında günlük hayatımızda belki de birçoğumuzun halihazırda uyguladığı bir durum.
Bebek ile Farkındalık
Yeni doğanla da bu farkındalık / mindfulness hali nasıl uygulanır? Bence ilk günlerin şaşkınlığı ve bilinmezin verdiği bir ürkeklikle geçen lohusalık sürecinde aslında o kadar keyifli anılar biriktirebiliriz ki! Tabi ki bu bahsettiğim ana odaklanabilme süreci, doğumu takiben gerek annenin gerekse bebeğin sağlık durumlarının normal süreçte ilerlemesi halinde oluşabilecek bir durumdur. Örneğin, beslenme süreci hem anne ve hem bebek için günden güne daha kolay bir hal aldıkça bu özel birkaç dakika boyunca gözlerinizi bebeğinizin yüz hatlarına odaklayabilirsiniz. Emzirme kampı başlığı altında gerek Türkçe gerekse diğer dillerde yazılmış örnekleri daha önce duymuşsunuzdur. Bazı anneler emzirirken kendilerine ev içinde bir yer yaratırlar ve emzirirken karşılarında sevdikleri objeler veya sevdiklerinin fotoğraflarını koyarlar. Buradaki amaç oksitosin denilen hormonun salınmasına yardımcı olarak emzirme sürecini kolaylaştırmak. Böyle bir köşeniz varsa veya yapacak olursanız, bu köşeyi sadece bebeğinizi beslerken değil gün içinde kendi kendinize veya bebeğinizle yalnız kalmak istediğinizde de kullanabilirsiniz.
Doğum sonrası iyileşme sürecinde kendinizi iyi hissetmeye başladığınız andan itibaren çok değil 10 dakikalık kısa yürüyüşler bile günlük rutininizden sıyrılmanıza ve bebeğinize daha çok odaklanabilmenize yardımcı olabilir. Bu arada yine bu yürüyüşleri tek başınıza veya bebeğinizle yapabileceğiniz gibi sizinle yakın dönemlerde anne olmuş arkadaşlarınızla da yapabilirsiniz. Son dönemde yapılan araştırmalar, bu gibi paylaşımların lohusa depresyonunun görülme ihtimalini de epeyce azalttığını ortaya koymaktadır.
Örneklerin çoğu anne ve bebek odaklı oldu ama aslında yeni doğanla ilk günlerde babaların rolü de çok önemli, fırsat buldukça babaların da bebekleriyle ilk günlerdeki bakım sürecine dahil olmalarının hem kendileri hem de anneler için çok yararlı olduğuna inanıyorum.
Bir anne ve eğitmen olarak farkındalık/mindfulness tecrübelerimi elimden geldiğince bu yazımda paylaşmak istedim, eminim bu kavram çok kısa bir süre içinde ülkemizde de daha popüler bir hal alacak. Doğrusunu söylemek gerekirse, sevgili Sinem’in rehberliğinde, ailelere yönelik bu çalışmanın yakın gelecekte aktarıldığını görmek için sabırsızlanıyorum.
Gizem ERDEM / Ye Oyna Uyu Annelerinin Yurtdışı Elçisi