EMZİRMEKTEN HOŞLANMIYORUM
(Okuma süresi: 5dk)
Emzirmenin ve anne sütünün mucizesini yeniden keşfettiğimiz bir dönemdeyiz. Mucizenin farkında olan herkes, çok doğal olarak yeni annelere bu tılsımlı sütü ve ilişkiyi anlatmaya çabalıyor, hatta çoğu zaman bu çaba sanki biraz çizgiyi de aşıyor. Öyle ki sütümüz hemen gelmediğinde, bebeğimiz memeyi kavrayamadığında, o ya da ben emzirme ilişkisi içinde olmak istemediğimizde bizi bir panik alıyor, endişe basıyor, suçluluk ve yetersizlik hisleri doluyor. Başlangıçta zorlanmaların ve doğum/ doğum öncesi deneyimler nedeniyle ilişkinin yoluna girmesi için denge arayışının olması çok doğal. Bu süreç çevremizdeki destek ağının kapsayıcı ilişkisi içinde geçirilebilir. Peki, ama ya emzirmekten hoşlanmıyorsak? Ya da bazen hoşlanmıyorsak?
Bu iki sorunun cevaplarının kökleri farklı olabildiğinden, ayrı ayrı odaklanmakta fayda var diye düşünüyorum. Öncelikle keyifle emziriyor olsak bile, bazen emzirmekten hoşlanmıyor olmamız da çok olası ve doğal. Bu bebeğimizin uzun emmelerinde ya da bebeklikten çocukluğa geçerken hala emiyor olmasında ortaya çıkabilecek bir durum. Bu noktada çoğu zaman atladığımız şey emzirmenin çift taraflı bir ilişki olduğudur. Eğer taraflardan biri bu ilişkiden rahatsızlık duyuyor ise, hoşlanılmayan bir beden halinde o ilişkiye devam etmek karşı tarafa da iyi gelmeyecektir. Burada bebeğe emme ilişkisi dışında da karşılıklı ilişki içinde (yani sosyallik ile) beslenebilme deneyimleri verilmelidir. Örneğin, sıkıldığında onunla oynamak, uykusu geldiğinde ihtiyaç duyduğu duyusal desteklerle uyutmak, canı yandığında ona sarılmak gibi o anki ihtiyacına uygun deneyimlerden bahsediyorum. Bu deneyimler veriliyor ancak genel olarak emme yerine karşılıklı ilişkiye bebek yine de geçemiyor ise altındaki nedenlere bakılmalıdır. Nedenler duyusal ya da duygusal olabilir. Bebek duyusal olarak bedeninin içinde ya da duygusal olarak ebeveyn ile ilişkide sinir sisteminin dengeye gelme halini deneyimleyemiyor olabilir. Elbette bebeğin ayı ve gelişim seviyesi bu geçişi tolere etme açısından önemlidir. Bir yenidoğan için henüz sosyal ilişki emme ile sakinleşmenin yerini alamayabilir, ancak anneden ayrışmakta olan ve çocukluğa geçen bir bebek için (Başlangıç için ortalama 18-24 ay* civarı diyelim) sosyal ilişki içinde regülasyon daha beklediğimiz bir durumdur.
Emzirmekten genel olarak hoşlanmamaya gelince, sanırım bu durumun kökeninin çok daha derinlerde ve bizde yattığını söyleyebiliriz. Zihnen emzirmenin ve anne sütünün önemini bilmemize ve çevremizdekilerin yargısı ile de birleşince kendimizi suçluluk, yetersizlik ve vicdan azabında bulacak olmamıza rağmen, neden emzirmemeyi tercih ediyoruz? Çünkü bu sorunun cevabının bulunduğu yer zihnimiz, yani neokorteksimiz değildir. Bu nedenle, söylenenler bize mantıklı gelse dahi emzirmekten hoşlanmamıza yardımcı olmuyordur. Çünkü, sorunun cevabı erken dönem deneyimlerimizin ve hayatın devamında çözülmemiş zor deneyimlerimiz olan travmalarımızın mekanı olan alt beyinde saklıdır. Bu beyin kısmına erişim ise ancak bedeni ve beden duyumsamalarını fark etmek ile mümkündür. Emzirme esnasında bedeninizi dinlerseniz, böyle bir durum içinde muhtemelen beden duyumsamalarınızın sizin için tolere edilebilir gelmediğini fark edebilirsiniz. Peki, ne olmuştur da beden bu yoğun tensel ilişkiyi tolere edemez hale gelmiştir. Dokunmak ve dokunulmak bizim için ne anlam ifade etmektedir? Tehlike mi? Şiddet mi? Sevgisizlik mi?
Bu satırlar zorlamış olabilir. Nefesimize bir bakalım. Bize ne diyor? Onu zorlamadan dinleyelim. Yapabiliyorsak, diyaframa ya da zorlanan beden bölgemize nefesimizi gönderelim. Oturduğumuz koltuğun desteğini hissedelim. Sırtımızı destekleyen, bizi taşıyan kapsayıcı bir koltuğumuz, sandalyemiz, yatağımız var şu an. Tekrar nefesimize bakalım. Şimdi ve buradaya dönelim.
Yukarıdaki sorular sizi zorladı ise, orada bakmaya değer bir şey var demektir. “Muhtemelen, emzirmeme tercihimiz bugünümüzden ziyade, bedenimizin geçmiş deneyimleri ile ilgili olabilir” ipucunu yakalamışız demektir. Unutmayalım ki, iyileşmek her zaman mümkün. Ve ilk adımı da fark etmek…
Dolayısıyla, emzirmekten hoşlanmamak yargılanacak bir durumdan ziyade, ebeveynliğimizin devamını daha dengeli bir yerden verebilmemiz açısından bizim için aralanmış bir kapı. O kapıyı fark etmek de içinden geçmenin yarısı. O kapıdan geçtiğimizde de, biz ve çocuğumuz için muhtemelen açılacak yeni bir beyaz sayfa var**.
Ama, bazen bunun için de zamana ihtiyacımız olur. O kapıdan hemen geçmek istemeyebiliriz. Öyle ya da böyle, o kapıyı görmek dahi kendimiz ve bebeğimiz için önemli bir farkındalık olacaktır.
Sevgilerimle,
Sinem Özen Canbolat
Gel. Psik.Bil. Uzm.
*Bu dönemin başı bebeğin ayrılık kaygısının yoğun olduğu bir dönem olacaktır. Bu nedenle emmeye düşkünlük bir süre için artabilir.
** Eğer kapıyı geçmek niyeti içinde hissediyorsanız kendinizi, bunun için beden çalışmaları ya da bedeni de kapsayan bir terapi süreci size iyi bir yol arkadaşı olabilir.