“Danimarkalılara Özgü Ebeveynlik” yazarı Jessica Joelle Alexander ile Söyleşi: Danimarka’da çocuklar neden mutlu? Türk ailelerine tavsiyeleri nedir?
” Danimarkalılara Özgü Ebeveynlik” (Danish Way of Parenting) ile ilk olarak kitabın yazarlarından Jessica Joelle Alexander ile BBC’nin gerçekleştirdiği bir röportaj vesilesiyle tanıştım. Ertesi sabah kendimi en sevdiğim kitapçıda, ebeveynlik tarzlarıyla ilgili kitaplarının durduğu rafların önünde buldum. Jessica ile irtibat kurdum, kendisi de benimle röportaj yapma nezaketini gösterdi.
Söyleşimize Danimarka’ya yaşayan Amerikalı bir anne olarak tecrübelerinizden başlayalım mı? Sizi Danimarka’daki ebeveynlik hakkında bir kitap yazmaya iten neydi?
Aslına bakılırsa Danimarka’da yaşamıyorum. Kitabın temel dayanağı buydu. Pek çok ülkede yaşadım ve bu benim diğer kültürlerin “ebeveynlik etnoteorileri” ile yani farklı kültürlerin çocuk yetiştirmesine kıyasla “Danimarka’ya özgü çocuk yetiştirmenin” özel olduğunu görmemle ilgiliydi. Eşim ve ailesi Danimarkalı (Ben de ileri seviyede Danca biliyorum) ve İskandinavya’da 4 yıl yaşadım. Farklı ülkelerde yaşamak bana şunu fark ettirdi: “Danimarka’ya özgü çocuk yetiştirme” her yere ihraç edilebilir. Bence çok sayıda ülkeye (şu an 25) yayılmasının nedeni de bu. Bu, Danimarka’yı veya Danimarka sistemini yeniden yaratmakla değil, iyi olma halini (well being) artırmak için her yerde uygulanabilecek pratik bir felsefeyle ilgili.
Danimarka mutlu çocuklar yetiştirmek için mükemmel bir yer olarak biliniyor, ancak Danimarkalılar’ın ebeveynlik tarzlarının yanı sıra sosyal ve ekonomik özellikler de bu mutluluk üzerinde önemli bir role sahip. Size göre Danimarka’yı mutlu çocuklar yetiştirmek için bu denli eşsiz yapan nedir?
Pek çok sohbete katılıyorum ve insanlara her zaman söylediğim “evet” sosyal sistemin de bu mutluluk üzerinde bir rolü var muhakkak. Ancak hepimiz çocuklarımızı, örneğin daha fazla empatiyle yetiştirebilirsek, onlar da büyüdüklerinde sistemi daha iyi yönde değiştirebilirler.
Röportajlarınızın birinde anne babalara verilebilecek en iyi ipuçlarından birinin “çocukların daha fazla oynamalarına izin vermek” olduğunu söylüyorsunuz. Biraz da oyunun çocuklar üzerindeki rolünden konuşalım mı?
Danimarka’da oyun 1871 yılından beri bir eğitim kuramı olarak görülüyor. Oyun, çok ciddi bir öğrenmedir. Çocuklar oyun aracılığıyla empatiyi, müzakere becerilerini, özkontrolü, esnekliği ve çok daha fazlasını öğrenir. Bunlar gelecekte iyi olma halini ve başarıyı artırdığı kanıtlanmış yaşam becerileridir. Pek çok ülkede yıllar içerisinde çocukların oyun saatlerini azalttık ve olumsuz etkilerini o kadar çok alanda görüyoruz ki!
Kitabınız sadece anne babalara mı yönelik yoksa çocuğu olmayan yetişkinler de kitabınızdan faydalanabilir mi?
Kesinlikle faydalanabilirler. Bunu pek çok kişiden duyuyorum. Benim de hem insan hem de anne olarak kesinlikle hayatımı değiştirdi ve bence pek çok okur da aynı şeyi hissediyor. Bazıları kitabı iş için bile kullanıyormuş!
Günümüzde çocukların ekran karşısında geçirdiği süre hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bana kalırsa çocukları mümkün olduğunca dışarı çıkarmalı, oyun oynayıp hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını kullanmalarını sağlamamız gerek. Teknolojiyi harika olarak görmekle birlikte, özellikle de küçük yaştaki çocuklar için ekran zamanını kısıtlamanın önemli olduğunu düşünüyorum.
“Hayır ültimatomları” size ne ifade ediyor?
Güç mücadelelerinden kaçınmayı ifade ediyor. Bunu bir “ben kazandım” ve “sen kaybettin”e çevirmek değil. Bu durumda genelde kaybeden anne babadır. “Hayır ültimatomları” çocuklarımızla daha iyi bir etkileşim kurabilmek için empatiyi kullanmak ve davranışın ardındaki maksadı anlamaya çalışmaktır. Fiziksel dürtülerle hareket etmek veya bağırmak değildir. “Hayır ültimatomları” yaklaşımını başarabilmek için çok pratik gerekiyor ancak zamanla kendinizi daha çok geliştiriyorsunuz ve bu gerçekten de evdeki mutluluğu çok etkiliyor.
Yaşadığım şehirdeki “Bilinçli Farkındalıkla Ebeveynlik” kursunun tam bir hayranıyım. Ancak söz ettiğiniz “bizli farkındalık” da çok ilginç geldi. Bununla neyi kast ettiğinizi anlatabilir misiniz?
Benim “hygge”yi tarif etme şeklim bu. “Ben zamanı” değil bir “biz zamanı”. Diğerleriyle birlikte sakin bir ortamda bir anda bir arada olmaktır. Bu konsept hakkında çok sayıda yazım var. Okurlarımız web sitemden (www.jessicajoellealexander.com) “hygge yemini” hakkında daha fazla bilgiye ulaşabilir.
“Empati”yi öğretebilmeleri için anne babalara verilebileceğiniz herhangi bir tarif var mı?
Uyguladıkça her şey daha da iyi olacaktır ve bütün değişimler bizden gelir. Kendi dilinizi dinlemeye çalışın. Başkalarını anlamaya çalışıyor musunuz yoksa yargılıyor musunuz? Davranışın ardında bir maksat mı arıyorsunuz? Çocuklar bizim aynamız, bu nedenle en iyi öğretme araçlarından biri kendi üzerimizde çalışmaktır. Ayrıca çocuğunuzla tüm duyguları kuşatan hikâyeler okuyun ve farklı duygulardan konuşun. Keder, ölüm ve üzücü duygular hakkında konuşmaktan korkmayın. Empatiyi oluşturan ve psikolojik açıdan sağlam olmayı sağlayanlar bunlar. Hayat her zaman mutlu sonlardan ibaret değil, bizim hikâyelerimizin de öyle olması gerekmiyor.
İngilizlerin ebeveynlik tarzlarını nasıl tanımlarsınız? İngiliz ve Danimarkalı ebeveynlik tarzları arasındaki en önemli fark ne olabilir?
Ben Amerikalıyım, dolayısıyla Amerikan tarzıyla daha iyi karşılaştırabilirim. Bu bir genelleme olacak tabii, ancak Amerika’da ebeveynler arasında pek çok açıdan – çocuk yetiştirmekten eğitime ve çocuğun “başarısı” fikrine kadar – daha fazla baskı ve rekabet var. Danimarka’da durum böyle değil, orada daha çok iyi olma haline dayanan, daha farklı bir başarı kavramları var. Amerika’da daha otoriter bir ebeveynlik tarzı var ve tabii ki dayak yasal (Danimarka’da ise yirmi yıldan uzun bir süredir yasal değil). Daha başka farklar da var ama bunlar sadece birkaç örnek.
Ebeveynlik araştırmalarınız sırasında Türkiye’deki ebeveynlik hakkında herhangi bir veriye rastladınız mı? Türkiye’den okurlarınıza bir mesajınız var mı?
Dürüst olmak gerekirse rastlamadım. Ancak herhangi bir toplumda fark yaratan şeyin kültür ve bir ebeveyn olarak varsayılan ayarlarınızda değiştirmek istediğiniz bir veya iki şey seçmek olduğunu düşünüyorum. Örneğin benim için bu çocuklarıma vurmamaya karar vermekti. Bu, büyüdüğüm evde normal bir şeydi, bu nedenle ben Danimarkalı olanı benimsemeyi tercih ettim. Fiziksel dürtüye başvurmadım ve bağırmayı azalttım. Ayrıca daha fazla empati göstermeyi de öğrendim ve üzerinde düzenli olarak çalışıyorum. Siz de nasıl yetiştirildiğinizi ve kendi kültürünüzü düşünün ve üzerindeki çalışmanın iyi olacağını düşündüğünüz iki şey seçin. Herkes anne baba olarak bunu yapsaydı dünyayı daha iyi bir hale getirebilirdik!
Vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
(Kitabın henüz Türkçe çevirisi yapılmadı. Ancak “Danish Way of Parenting” ismi ile ingilizce versiyonunu temin edebilirsiniz)
Gizem Erdem
Ye Oyna Uyu Annelerinin Yurtdışı Elçisi